30 Eylül 2013 Pazartesi

SENDROMSUZ PAZARTESİDEN SEVGİLER:)



Musmutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle...Ben bu Hafta sonu nöbetçiyim yani bu da demek oluyor ki bugünden itibaren 12 gün aralıksız çalışma :) Yine de bugün enerji dolu capcanlıyım ne de olsa ardında 9 günlük bayram tatili var+2 gün de nöbet izni....Daha ne olsun dimi...Heyyooo, Yuppiiii ( Yazar bunları yazarken gülümsüyor :))
Hayatta sizden daha değerli hiçbir şey yok.Bunu unutmayın ve gülümseyin.Yaşadığımız bu hayatın da tekrarı yok...Doya doya yaşayın,gülün,sevin,sevilin :)
Bu arada bayram tatilinde Batum turu planlıyorum kısmet olursa...Gitmiş, görmüş tavsiyesi olan var mı?
Mesela şunu yemeden dönme ya da şunu görmeden hayatta dönme vs..diye:))


27 Eylül 2013 Cuma

BAZEN KÜÇÜK ŞEYLER HAYATI BÜYÜK KILAR


Belki bir çoğunuz sosyal medya aracılığıyla bu paylaşımı okumuşsunuzdur. Eğer aranızda okumayan varsa benim sayemde okumuş olsun:) Ben okuduğumda çok etkilendim açıkçası...
Üstün DÖKMEN'in dediği gibi  "Bazen küçük şeyler hayatı büyük kılar. "

BİR PİRİNÇ TANESİ ... ( ! )

Ben beş yaşında idim. Babaannem rahmetli pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi aramaya başladı. Sağa bakıyor sola bakıyor bulmaya çalışıyor…. Çocukluk işte
‘aman babaanne’ dedim. ‘Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya yorulmaya değer mi?’
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı öfkeyle doğruldu.
‘Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun ‘ dedi. ‘Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru alın teri emeği çilesi var biliyor musun?’
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.
Alain’in proposlarini okuyorum. Birden irkildim.
Babaannemi hatırladım. Alain bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu.
İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanın alın teri göz nuru el emeği vardır diyordu.
On dokuz yıl evveldi. Stockholm’e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin traş olmak için lavaboya gittiğimde aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
Lütfen diyordu traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutu varoraya bırakın.Bir tek jiletle dahi olsa İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde ‘İsveç çeliğinden yapılmıştır’ diye yazardı.
İşte o ülke kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor ona sahip çıkıyor gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre’de zaman zaman belli periyotlarda radyolar televizyonlar bir haberi duyurur.
Şu tarihte su saatte adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız ilgilenmediğiniz kullanmadığınız ne kadar kitapdergi gazete varsa kâğıtambalajkutu varsa velev kibir ilaç prospektüsü dahi olsa kapının önüne koyun. İsviçre’nin kalkınmasına yardımcı olun.
Fazla ağaç ziyanına engel olun.
Japonlar son derece sade basit yalın mütevazı yaşayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş hayatın manasını anlayamamış zavallı kimselerdir. Böyleleri ile zavallı evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar.
Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren der Tanrı şahidim olsun ki Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
Dediklerini yapar en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim ne kadar sade ne kadar mütevazı ne kadar gösterişten uzak.
Gerekmediği halde elektriği yakmakla Suyu kapamadan boş yere akıtmakta Gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla Yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
Hayat çok ince akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.
Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.
Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı,bir at bir komutanı,
bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu
. . .
Maddi durumumuz ne olursa olsun ister zengin olalım ister fakir hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.
Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır… 

Üstün DÖKMEN'in "Küçük Şeyler" adlı programından...

25 Eylül 2013 Çarşamba

ŞÜKRETMEK...

Bugün size dün yaşadığım bir olayı anlatacağım...Zira Rabbim küçücük bir şeyde bile büyüklüğünü öyle güzel gösteriyor ki..Ne kadar şükretsek az...
İşim gereği bazen ilçelere ya da köylere gitmem gerekiyor.Dün yaşadığım şehrin bir ilçesine gittim, güvenlik sebebiyle bize jandarmanın eşlik etmesi gerekiyordu ilk olarak karakola gittik,ekibi almak için. Onları beklerken baktım ki karakolun önünde bir sürü elma ağacı var ama öyle çok ki nasıl canım istedi.Ki normalde elmasever bir insan değilim ama bu aralar ne olduysa her gün elma yiyorum özellikle ekşi ve sulu:) Neyse elmaların sahibini bilmiyorum,izin almadan da alamam.Ama çokta canım çekti :( Hatta şoförümüz o kadar canın istediyse al bir tane ne olacak dedi.Öyle şey olur mu,günahtır dedim almadım.Konu kapandı.(bu konuşmayı yaparken şoförle yalnızdık,kimse duymadı)Daha sonra ekiple birlikte köye gittik,işimizi hallettik dönüyoruz  artık ve yollarda yine sağlı sollu elma ağaçları var içimden diyorum eve gitsem de bir an evvel elma yesem,o derece canım istiyor.Eve de daha 2 saate yakın yol var...filan diye içimden düşünüyorum.
Jandarma önden gitmişti biz arkadan gidiyoruz.Biraz sonra baktık jandarma sağa çekmiş arabayı,bizim arabaya el etti ve durmamızı istedi. Durduğumuz anda içeri koca bir poşet elma uzattı."Bizim buraların elması meşhurdur buyrun " dedi...O an öyle çok şaşırdım ve  Allahıma öyle şükrettim ki, Rabbim beni bundan bile mahrum bırakmadı ve bana nasip etti....Yol boyunca hem elmamı yedim hem şükrettim...
Demem o ki Allah çok büyük...

17 Eylül 2013 Salı

HAFTA SONU NE YAPTIM

Herkese Günaydınlar...
Bu postu dün yazmayı planlıyordum fakat öyle yoğundum ki yazmaya hiç fırsatım olmadı...
Hafta sonu evde canım sıkılıyordu ve dışarı çıkmayı ise hiç istemiyordum.
Ne yapsam ne yapsam derken dur dedim şu keçeden bişeler yapayım da vakit geçsin...
Ve bunları yaptım.
Bakalım beğenecek misiniz?


İhtiyacımız olan malzemeler sadece bu kadarcık...
Bir adet keçe,makas,kalem ve yapmak istediğiniz şeklin kalıbı...
Ben kalıp olarak çeyizim için aldığım tantitoni silikon kalıpları kullandım:)
İlk olarak kullanmak bu şekilde nasip oldu:) 
Ama siz benim bunlardan yok derseniz yazıcıdan çıktı alıp,onu da kullanabilirsiniz. 
Hatta hepimizin aldığı kalpli sevgililer günü tabakları var ya heh işte onlar da olabilir :)


Kalem yardımıyla keçeyle çizdiğim şekli sadece makasla kestim ve sonuç :)


 Sonra dedim ki bu kalplere bir şeyler eklemeli... Bir kaç seçenek denedim


Ve en sonunda ilk yaptığım, sade hali daha çok hoşuma gitti :)

İşte sevgilimle aşk dolu yemeklerimize romantizm katacak bardak altlıklarımız hazır:)
Nasıl buldunuz kızlar...?

12 Eylül 2013 Perşembe

1000.TIK:)


Bazı sabahlar bir nedene bağlı olmayan öyle güzel bir enerji ve huzurla uyanırsın ki ; işte o günler hazine değerindedir . .

Günaydın , hayırlı musssmutlu , dopdolu , bereketli günler herkese...

Veee blogum 1000 kere tıklanmış :)
Çok mutlu oldum :)
Beni takip eden, yazılarımı okuyan, güzel yorumlarıyla mutlu olmama sebep olan herkese çok teşekkür ediyorum...
Ünlüler nasıl derler: Beni sizler var ettiniz:)))
Sevgiyle kalın...

6 Eylül 2013 Cuma

ANNE-BABA DİYEMEMEK

Günaydın sevgili dostlar...
Başlıktan da anlaşılacağı üzere konumuz malum...
Nişanlanalı 3 ay bitti fakat ben hala kayınvalideme anne kayınpederime de baba demedim,daha doğrusu diyemedim...Bu ne zor işmiş yahuu...İnsanın kendi anne-babasından başka birine bu sözcükleri kullanmak zorunda kalması...
Önceden isimlerinin sonuna amca-teyze eklerken şimdi anne-baba demek :-S 
Hatta şöyle bir şey oldu : Nişan akşamı aile fotoğrafı çektirirken kayınvalideme G...Teyze sende gel dedim,resmi çektirdikten sonra bana gayet sevimli bir şekilde kızım artık teyzeyi bıraksak da anne desen olmaz mı? dedi... Bende tamam siz gitmeden diycem inşallah dedim,gülüştük...Fakat onlar gitti üstünden 3 ay geçti , bende hala tık yok:) Sırf bu hitap sorunu yüzünden telefonda konuşmaya bile çekiniyorum.Ama özel günlerde aramak mecbur tabi kaçış yok.Bayramda aradım neyse hiç hitap etmeden konuştum bir şekilde sonra kayınpederimi isticem telefona ama nasıl isticem,kıvranıyorum kendimce...O sırada Allah'tan kayınpederimin sesini duydum,aa yanında mıydı,telefonu verde onunla da bayramlaşayım dedim de kurtuldum sıkıntıdan:)
Geçtiğimiz hafta nişanlımın memleketine,ailesiyle yaşadığı şehre gittik,yedik,içtik,gezdik,tozduk her şey iyi hoşta bendeki sıkıntı başka:hitap sorunu yine başrolde:) Mesela bir şey söylicem ama anne diye seslenemediğim için onun bana bir şey söylemesini bekliyorum,sonra ben söylüyorum felan:) böyle zor anlar yaşadım işte:) Neyse birkaç kere ağzımdan G...Teyze çıksada atlattık bir şekilde,kayınpederime ise hiç hitap etmedim dahi,sürekli hitapsız bir şekilde konuştum maalesef...
Aslında o kadar iyi insanlarki,çok şükür hiçbir problemimiz olmadı bugüne kadar(dilerim asla da olmaz),onları seviyorum ama anne-baba diyemiyorum...
Nişanlımsa benim  aksime o kadar çabuk kabullendi ki ,her cümlesinin başında ya da sonunda anne-baba var:)Aslında itiraf etmeliyim ki bu durum çok hoşuma gidiyor, kendi anneme-babama bu şekilde hitap ettiğini duymak beni çok mutlu ediyor...Üstelik bizimkiler de çok memnun bu durumdan,fazlasıyla hoşlarına gidiyor:)
Kendime çok kızıyorum,bu mutluluğu neden onlarda yaşamasın ki...Aramadan önce bu kez söylicem diyorum,kendimi şartlıyorum fakat yine sonuç yok.Biliyorum bir başlasam devamı gelicek ama sorun ilk defa söylemekte...

Aranızda bu duruma benzer şeyler yaşayanlar oldu mu,eğer olduysa nasıl aştınız bu problemi...Yardım edin egegelinine,plizzzz:(
Ve son olarak gülümseyin diye;
 :))))))

3 Eylül 2013 Salı

KINA GECESİ :(


Fotoğraf alıntıdır.
Gittiğim her kına gecesinde genellikle gelinden çok ağlarım..Evet evet şaka diil bu maalesef durum bende böyle..Kına geceleri bana hep çok hüzünlü gelmiştir.Kendimi ister istemez gelinin yerine koyarım,artık babaevinden ayrılıyorsun ve yeni bir hayat kuruyorsun.Karşındaki insanı çok sevip kavuşmak için can atıyor olsan da ayrı bir hüznü var işte. Belli ki boşuna dememişler; Hem ağlarım,Hem giderim diye...
Hep düşünüyorum ben tanıdık tanımadık fark etmez tüm kına gecelerinde bu kadar hüzünlenip,ağlıyorsam kendi kına gecemde ne yaparım acaba...Üstelik bambaşka bir şehre gelin oluyorum....
Ooofff,ooff çok zor...Ben nasıl gelin olcam :(

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...